Quantcast
Channel: Umut Karacaoğlu » Ricardo Dominic Şov
Viewing all articles
Browse latest Browse all 18

annem evde beni bekliyor..

$
0
0

pendik’te annesi necla çiltik’i (42) bileklerinden ve boğazından bıçakla keserek öldürdüğü öne sürülen oğuz çiltik (19) gözaltına alındı.

oğuz çiltik, önceki gece parmağını kestiği gerekçesiyle önce pendik şifa, daha sonra dr. lütfi kırdar kartal eğitim ve araştırma hastanesi’ne gitti. burada durumundan şüphelenilen oğuz çiltik, “adli vaka” olarak polise bildirildi. polisin gözaltına aldığı çiltik, “zikir yaptığını, annesinin içindeki kötü ruhu çıkardığını ve annesinin kendisini evde beklediğini” iddia etti. eve giden ekipler necla çiltik’i çıplak ve ölü olarak buldu. necla çiltik’in, boğazında ve vücudunun çeşitli yerlerinde bıçak yaralarına rastlandı.

haber

**

bu 600 sene kadar önce olsa doğal karşılanabilecek bir haber aslında. nedir? annenin içine kötü niyetli varlıklar girer;

ya da anne birden büyücülüğe başlar ve bunun sonucunda da yakın bir aile bireyi tarafından infaz edilir.

büyücülük, cadılık dediğimiz şey de öyle aman aman bir olay değildir he, yanlış anlaşılma olmasın. zamanın anlayışına göre dul bir kadınsan %84 ya büyücü ya da cadısındır.

külün açık yaraya iyi geldiğini keşfettiysen sıçtın demektir. hele ki bunu, oğlunun bacağına falan uygularken birisi seni gördüyse. oldu bitti.. cadısın işte.

kazığa bağlar yakarlar allahıma.

ama yıl oldu 2009 hatta 2010’a da sayılı saat kaldı. gerçi böyle düşününce 3010’a da sayılı saat kaldı; ama kimse o kadar yüksek rakamları saymadığı için 2010’a daha makul sayıda sayılı saat kaldı diyebiliriz.

yani bu açıklamayı yapmasam kimse de çıkıp “ulan her yıla her güne sayılı saat kaldı geri zekalı” demezdi. diyenin de aklına şaşarım. dur lan konu dağıldı. şu aşağıda bir daha başlayacağım.

yıl oldu 2009, hatta neredeyse 2010. “annemin içine cin kaçtı ben de ne yapayım, öldürdüm” dersen kimse yemez arkadaşım.

hani daha çağa uygun, ne bileyim “annemin negatif enerjisi çoktu” ya da “annemden pozitif elektrik alamadım, kestim kafayı” gibi bir açıklama yapsan daha iyi olurdu senin için. neyse geçmiş ola..

zaten meselem sen değilsin oğuz bey.

“evde beni bekliyor” kısmı beni işkillendiren şey. buna gerçekten inanıyor olabilir; hatta muhtemelen inanıyordur da. yakalanmayıp eve dönebilse, onunla konuşacak, sabah kalkıp kahvaltı edecekti belki.

çünkü insanın inkar gücü inanılmaz boyutlarda, bunu biliyoruz. işin içine hafif de kırıklık girdi mi, neye inanıp neyi yaşayacağını varın siz hesaplayın.

psikologlar genelde bu tip durumlar için, oğuz bey gibilerin;

“gerçeği kaldıramayıp veya kabullenemeyip; görece daha mutlu olan hayal dünyalarını gerçekmişçesine yaşadıkları” açıklamasını yapıyorlar.

hatta benzer bir yorum bu tip olaylar sonucunda doğabilen kişilik bozuklukları için de yapılıyor. örneğin babasının tacizine uğrayan kız kendi kafasında “ruşen” diye birini yaratıyor ve şöyle düşünüyor;

“babam ruşen’e çöküyor bana değil, ben ne üzüleceğim, annem üzülsün”.

yani diyeceğim bu gerçekliği ölçmek pek de bizim haddimiz değil aslında.

darbe dönemindeki hapishaneler hakkında kitabı çıkacak bir yazar geldi geçen hafta ofise. kadın, diyarbakır cezaevinde yatmış ve canlı olarak çıkamamış bir mahkumu anlattı.

hem güzel anlatıyordu hem de belli ki hala birinci ağızdan dinlediği hikayenin etkisinden pek kurtulamamıştı. ben yüzeysel bir insan olduğum için pek etkisine giremedim ama olayın ilgimi çeken inkar boyutu nedeniyle size anlatıyorum.

bu devrimci amca, malum, darbe zamanı hapishaneye girmiş. dışarıda karısı iki de çocuk. mahkumiyet başladığında 32 yaşlarındaymış ve asker kaçağıymış. ölesiye işkence yapmışlar adama.

osmanlı’nın meşhur saray eğlencelerinden beri işkence kültürümüz de enfes olduğu için adam türlü deneyime maruz kalmış orada. öyle ki bir haftayı bir aydan bir günü bir yıldan ayıramaz hale gelmiş sonunda. ve kendine bir fikri sabit oluşturmuş;

“ben öldüm.”

ciddi bir şekilde inanıyormuş buna. ölmüş ve cehenneme gitmiş; metafor falan değil;

diyarbakır cezaevi o adamın cehennemiymiş, gardiyanlar zebani, diğer mahkumlar günahkar.

ne görebiliyormuş karısıyla çocuklarını ne de mektuplaşıp telefonla konuşabiliyormuş. bu izolasyon iyice pekiştirmiş ölü olduğuna duyduğu inancını. bir süre sonra adam artık iyice pelteye döndüğünde karısının ziyaretine izin vermişler.

adam baştan sona inanmamış karısının gelebileceğine ve karısı ziyaretçi mahalline geldiğinde; onun da öldüğünü, çocuklarının öksüz kaldığını düşünüp kalp spazmı gibi bir şey geçirmiş.

üç dört ay sonra da kendisinin dünyada mı cehennemde mi olduğuna karar veremeden ölmüş.

sosyal mesajları bir kenara bırakırsak, burada çarpıcı bir bireysel inkar var aslında.

dünyanın böyle bir yer olamayacağına, insanların böylesine kötü ve gaddar davranamayacağına inanç ve gerçek karanlığın tonlarını inkar.

ve bu öyle güçlü ki, karısını kanlı canlı karşısında bulduğunda bile; inancındaki çatlakları görmek yerine; bu çelişik durumu kendi hayaline uyduruyor.

bu adama gidip; hayır sen kenan paşa’nın evladısın, diyarbakır cezaevinde ıslah ediliyorsun, bak bunlar da maaşlı sigortalı memurlar; gardiyanlar diyebilir miyiz?

yani tamam, gerçek olarak kabul ettiğimiz şey budur belki; peki, o da bizimle beraber bunu kabul etmek zorunda mıdır?

oğuz çiltik evine dönseydi annesiyle kahvaltıya oturacaktı belki. annesi bir güzel çay demleyecekti; ana oğul karşılıklı içeceklerdi.

sonra annesinin boynu yavaş yavaş açılacak ve hafif bir kan sızacaktı yarısı kurumuş yaradan..

“anne neyin var?”

oğuz, annesinin dikiş takımından bej renkli ipliği alacak ve dikecekti anacığının yarasını.

ufak da bir öpücük konduracaktı belki boynuna. o yumaşak ve güvenle kafasını koyduğu cefakar boyuna..

buranın bir cehennem; her birimizin de günahkar olmadığını kim söyleyebilir? söyleyen ya kendi çıkarına konuşuyordur ya da içine kötü ruh girmiştir. onların boyunlarını kesersek, bir günlüğüne ölür, ertesi sabah kahvaltıda eski sağlıklı halleriyle bize gene çay demlerler.

çünkü ölüm, yaşamak gibi değildir. ölüm, normallerin uydurduğu bir kandırmacadır.

*

bu dünyada kimse gerçekten ölmez; sadece, gözlerini dinlendirir.


Viewing all articles
Browse latest Browse all 18

Latest Images